Editörden

Editörden

  • Fevziye CANBAZ TOSUN

Nucl Med Semin 2024;10(1):0-0

Değerli Meslektaşlarım,

Nükleer kardiyoloji, kalp hastalıklarının tanı ve tedavisinde giderek daha fazla önem kazanan bir alan haline gelmektedir. Son yıllarda, bu alandaki yeni yazılım ve donanım teknolojileri, tanısal ve tedaviye yönelik stratejileri büyük ölçüde etkilemektedir. Bu sayıda, nükleer kardiyoloji alanındaki sıcak başlıkları ele alacak, kardiyologların nükleer tıp uzmanlarından beklentilerini değerlendirecek ve güncel gelişmeleri inceleyeceğiz.

Bu sayının oluşmasında büyük emek ve katkıları olan, değerli Nükleer Tıp ve Kardiyolog Meslektaşlarıma, Nükleer Tıp Seminerleri Dergisi’nin bu sayısını özel olarak “Nükleer Kardiyoloji” ye ayıran Nükleer Tıp Derneği’ne ve sayın editörler Prof. Dr. Tamer Özülker ve Prof. Dr. Özlem Özmen’e gönülden teşekkürlerimi sunarım.

Kardiyologlar, Nükleer Tıp uzmanlarından özellikle yeni nesil görüntüleme tekniklerinin klinik uygulamadaki etkinliği ve güvenilirliği konusunda rehberlik beklemektedirler. Bu, tanısal hassasiyetin artırılması ve tedavi stratejilerinin belirlenmesinde daha güçlü bir temel oluşturulmasını sağlayabilir. Ayrıca, nükleer kardiyoloji alanındaki uzmanlar arasındaki iş birliğinin artması ve eğitim programlarının güçlendirilmesi de önemlidir.

Tanısal ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemeler, artan farkındalıkla birlikte, daha önce göz ardı edilen bazı hastalıklara yeniden mercek tutulmasına olanak sağlamaktadır. “Kardiyak amiloidoz” olgularında radyonüklit görüntülemenin, özellikle tanı ve tedavi stratejisini belirme sürecindeki günümüzdeki kilit rolü bu duruma güzel bir örnektir. Bu nedenle, kardiyak amiloidozun radyonüklit görüntüleme uygulama kılavuzlarının düzenli olarak güncellenmesi, klinik uygulamadaki en son bulguların yansıtılması açısından kritik öneme sahiptir. Yine son yıllarda bilgi ve deneyimlerdeki artışla, endokardit ve vaskülit olgularında, F-18 Fluorodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (F-18 FDG PET/BT) görüntüleme, tanı ve tedavi süreçlerinin yönetilmesine önemli katkılar sağlamaktadır. Bu nedenle, yeni klinik çalışmalar ışığında bilgilerin gözden geçirilmesi, uygulama kılavuzlarının hazırlanması ve güncellenmesi, klinik pratiğe katkısı yönündeni özellikle önem taşımaktadır. Miyokart perfüzyon görüntüleme (MPS), nükleer kardiyolojide üzerinde en yoğun çalışılan, hakkında en fazla bilgi ve tecrübe birikimine sahip, klinik pratikte en yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bununla birlikte, bu tekniğin uygulama sürecinde ortaya çıkan artefakt ve tuzakların, doğru tanıyı ve güvenirliği azaltabileceği gerçeği, bu alandaki bilgi ve farkındalık seviyesini sürekli olarak yüksek tutma gerekliliğini önemli kılar. Ayrıca, hem “single-photon emission computed tomography” (SPECT) hem de PET dinamik miyokart perfüzyon görüntüleme gibi yeni tekniklerin geliştirilmesi ve klinik uygulamaya alınması, tanı doğruluğunun artırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Son olarak, nükleer kardiyoloji alanında giderek artan bir önem ve potansiyele sahip yapay zeka algoritmaları, geniş veri kümelerini analiz ederek tanısal hassasiyeti artırabilir ve tedavi stratejilerini optimize edebilir. Ancak, yapay zeka tabanlı araçların klinik uygulamadaki etkinliği ve güvenilirliği konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu sayıdaki yazılarda, nükleer kardiyoloji alanındaki yeni gelişmeleri ve gelecekteki potansiyelleri ele aldık. Kardiyologların ve Nükleer Tıp uzmanlarının iş birliği ve eğitim programlarının güçlendirilmesi, bu alandaki ilerlemelerin sürdürülmesinde kritik öneme sahiptir. Yapay zeka gibi yeni teknolojilerin klinik uygulamaya entegrasyonu, nükleer kardiyolojinin etkinliğini artırabilir ve hastaların tedavi sonuçlarını iyileştirebilir.

Ancak, bu teknolojik ve bilimsel ilerlemelerin ötesinde, kalbin sadece fiziksel bir organ olarak işlev gördüğüne dair geleneksel bakış açısının “insan” deneyimini tam olarak yansıtmadığının farkına varılması önemlidir. Kalp, yalnızca pompa işleviyle sınırlı bir yapı olmayıp, insanın tüm gerçekliğinin oluşumunda etkisi olan, çok güçlü elektromanyetik alana sahip, bedenin bir tür ruhsal merkezidir. Kalp dinamikleri, stresin vücutta meydana getirdiği fiziksel etkilerin bir barometresi gibi davranırken, aynı zamanda ruhsal ve duygusal düzeyde de stresin izlerini taşır. Derin duygusal bağlantıların kalp sağlığını etkileyebildiğinin farkındalığı, tedavi stratejilerinde, sadece semptomlara ve fiziksel plandaki düzeltmelere değil, aynı zamanda rahatsızlığın kök sebepleri, hastanın duygusal ve ruhsal durumuna da odaklanılması yaklaşımını sağlayabilir.

İnsanın, görülebilen fiziksel bedeninin ötesinde, çok boyutlu, çok ölçekli ve tüm varoluş bileşenleriyle bağlantıda, çok fonksiyonlu, kuantum gözlemci potansiyeline sahip, evrimi için beden deneyimini yaşayan, mucizevi bir ruh varlığı olduğunun bilincine ulaşılması, temelinde normdan sapma sonucu oluşan, kalp dahil tüm rahatsızlıklara daha farklı bir anlayış ve paradigma geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu bilinç düzeyine ulaşılması, insanlar için tam şifa yollarının açılmasında önemli bir adım niteliği taşımaktadır.

Tümüyle, kalpten katkı olması dileğimle…

Sağlık ve sevgiyle kalın,

Saygı ve Sonsuz Sevgilerimle …

Prof. Dr. Fevziye CANBAZ TOSUN